Sanat Akımları

Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) Nedir, Ne Demektir?

Ekspresyonizm teriminin Almanya’da yayımlanan “Soyutlama ve Etki” adlı kitabın yazarı Worringer tarafından ilk olarak 1911’de kullanıldığı ileri sürülmektedir. Buna karşılık ilk olarak 1910’da Paul Casier (Kasiye)’ye yöneltilen bir soru üzerine Pechstein (Peştayn)’ın resmi için “ekspresyon” ifadesini kullandığı da söylenmektedir.

Ekspresyonizm terimi, gelenekçiler ve yenilikçiler arasındaki çekişmeyle kesin bir anlam kazanmıştır. İzlenimci eğilime karşı çıkan herkes ekspresyonist olarak tanımlanmıştır. Artık yalnızca görünen gerçeği tanıtmak, tıpkısını aktarmak ve taklit etmek istemeyenler dışavurumcu olarak nitelendirilmiştir.

Gözle görülen nesnel gerçekliğe her türlü bağlılık eğilimini reddederek kendisine ait hissettiği şeylerin anlatımını yeğleme, sanatçının iki temel ögesi anlam ve yürek gücünü göz önünde tutmasıyla gerçekleşmiştir. İzlenimcilikte önemli sayılan görme, dokunma gibi duyular dışavurumculukta önemini yitirmiş, ifadede anlam ve yürek gücünün kullanılması, farklı anlatım olanaklarının doğmasına neden olmuştur.

Dışavurumculuk; izlenimcilik, fovizm, kübizm ya da gelecekçilik gibi yalnızca bir sanat akımına verilmiş bir ad değildir. Bir sanat akımı olmasının yanı sıra özellikle Germen ülkelerinde sosyal krizler ve düşünsel gelişme çağlarında ortaya çıkmış bir yaşam anlayışıdır.

Sanayileşmenin getirdiği yabancılaşma, yalnızlaşma ve bireyselleşme, izlenimciliğe ve daha genel anlamıyla akademik gerçekçiliğe karşı başkaldırış, dışavurumculuk akımının estetik anlayışının kilit noktası olmuştur. Bir dünya görüşü ve yaşam biçimi olan dışavurumculuk, insanın iç dünyasına yönelmiştir. Sanat yapıtı, artık dış dünyanın değil sanatçının gerçeğini konu edinmeye başlamıştır. Dışavurumcu sanatçı; çağının, psikolojik, politik, ahlakî ve dinî sorunlarını, insan ile insanın yaşam dramını, hiçbir teknik ve estetik kurala bağlı kalmaksızın dile getirme çabası içine girmiştir. Dışavurumcuların amacı, dünyanın görüntülerini arınmış, lekesiz hâle getirerek duygu yüklü insanları en derin yerinden yakalayan eserler üretmektir. Tüm bunlar ise yalnız sanatçının içinde yer almaktadır. Sanatçı bundan böyle, başkalarının güzel gördüğü ya da düşündüğü şeyi vermek yerine bunun tam tersine sadece kendisi için önemli olanı anlatmaya yönelmiştir.

Kübistler ve fütüristler gözlerini doğadan daha önce ayırmıştır fakat dışavurumcular, doğaya gözlerini tamamen kapatmış ve resimlerini tam olarak akıldan boyamıştır. Her şey sanatçının kişisel görüşüne göre resmedilmiştir. Tamamen kendi iç dünyasına yönelen dışavurumcu sanatçının heyecanlarını ifade ettiği eseri, kendiliğinden, şiddetli ve kendinden geçerek yapılmış izlenimi yaratır. Sanatçısının ilkel benliğinin bir ürünü olduğu için dışavurumcu bir eserin taslağı bile anıtsal bir nitelik taşır.

Dışavurumcu sanatçının paleti, fovistlerinki gibi cüretlidir. Resimlerde son derece şiddetli renklerin yanında koyu siyahlar ve kahverengilere de yer verilmiştir. Kullanılan renk ve çizgiler, disiplin altına alınmamış dramatik etkileri çağrıştırır.

Dışavurumculuk akımı sanatçılarından James Ensor (1860-1949), kimilerinin “iğrenç” bulduğu maskeli yüzler ve hortlaklar yapmıştır. İçe dönük bir kişiliğe sahip olan Ensor, resimlerini yaparken içinden fışkıran düş gücünün dürtüsüyle hareket etmiştir. İnsanlara ve dünyaya yabancılaşmış bir kişi olarak kendi ruhsal durumunu doğrudan yansıtan resimler yapması Ensor’u, Van Gogh ve Munch’a yaklaştırmıştır.

Dışavurumculuk akımının önemli sanatçılarından Edvard Munch (1863-1944), Paris’te, edindiği izlenimlerini duygusal açıdan resimlerine yansıtmıştır. Munch eserlerinde, karanlık etkilerle yoğrulmuş insanları, korku, nefret, yalnızlık ve ölüm gibi konuları işlemiştir. Onun sanatının bu kadar etkili olmasında acılarla dolu yaşamının etkisi önemlidir.

Dışavurumcu akım sanatçılarından Emil Nolde (1867-1956), resimlerinde düş gücünden kaynaklanan gerçeküstü varlıklara yer vermiştir. Nolde’un eserlerinde doğadaki her şey aşırı bir coşkunlukla şiddetli renklere dönüşmüştür. Sanatçı, kendi düşünsel ve ruhsal sezgilerini dışavurumcu bir dille resmetmiştir.

Dışavurumculuk akımı Almanya’da Die Brücke ve Der Blaue Reiter gruplarının kurulmasıyla gelişerek etkili olmuştur.

Kaynak: Çağdaş Dünya Sanatı, MEB, 2012.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu