Sanat Tarihi

Teknolojik Gelişmelerin Sanata Etkileri Nelerdir?

IV.I. İletişim:

Teknolojik gelişmelerin en önemli sonuçlarından biri olan iletişimin katkısı iki yönlü oldu. Telefon, posta, telli telgraf gibi kitle iletişim araçlarının yanısıra günlük ve periyodik yazılı basın ile haber iletimi ve bilgi alışverişi daha önce hiç görülmemiş türden bir enformasyon ağı yaratabildi. İletişim, sanat alanına da bir çok yenilik getirdi. Sergiler, sanat hayatından haberlerin katkısının yanında, yeni ortaya çıkan reklam sektörüne sanatçılar hakim oldu. Reklamcılık, 1890’larda görsel sanatlarda yeni bir form yarattı; afiş. Sürekli çoğalan ve muazzam çeşitlikle ortaya konan tüketim mallarının tasarımı ve pazarlanışı, sanatçı ve zanaatkarların yeni gelir kapılarından biri oldu.

İletişim ve ulaşımın bir diğer önemli katkısı da bilgi aracılığıyla oluşan yeni bir sanat ortamının uluslararası bir nitelik kazanmasıydı. Artık sanat tek merkezden değil, bir çok merkezden gelişmeye başladı. 18. yüzyıl Oryantalizmi ile diğer kültür ve toplumları tanımaya başlayan merkezi sanat ortamlarının bu toplumlardan etkilenimlerinin yanısıra küçük ya da kenarda kalmış ülkelerde ya da o zamana kadar fazla dikkati çekmemiş bölgelerde de sanat serpilmeye başladı. İskandinavya ve Bohemya gibi bölgeleri, bu duruma örnek olarak gösterebiliriz.

Ayrıca, merkezlerde de o güne kadar pek canlanamamış sanat kollarının geliştiği görüldü; Britanya’da drama ve bestecilik ile Avusturya’da resim sanatının gelişimi gibi.

IV.II. Kitle Pazarı:

19. yüzyılın sonlarında, ‘Modern olmak’ terimi günlük literatüre girdi. Sanat ve kültür hayatı ile ilgilenmek modern olmanın bir koşulu olarak görülmeye başlandı. Bu da, büyük çapta sanatın, aristokrasi ve burjuvazinin tekelinden çıkmasıyla mümkün olabildi. ( İyi ücret alan işçilerin, memurların ve ‘modern’ olmaya çalışan köylülerin, taksitlerle aldıkları ve oturma salonlarına koydukları piyanoların o dönemin önemli sembollerinden biri olması, bunun bir göstergesidir.)

Teknolojinin yeni olanaklar sunuşu ile kapitalistlerin kitle pazarını keşfi ile devrimcileşen sanat, burjuva niteliğinden çıkıp halka indi. Sanatın, orta ve üst sınıfların dışında, alt tabakalara da hitap edebileceğini ve hatta bundan  yüklü gelirler elde edilebileceğini keşfeden işi bilir kapitalistler, sanata yönelik, farklı kollarda sektörler oluşturdular. 19. yüzyılın son çeyreğinde, tüm Avrupa genelinde, tiyatro sayısında büyük artışlar görüldü. Yayınevleri, uluslararası edebiyatı ucuz seriler halinde yayınlayıp fazla varlıklı olmayan okurlara ulaştırarak büyük paralar kazandılar.  Fotoğrafın 1850’lerde yaygın olarak kullanılmaya başlanılmasının dışında, geniş kitlelerin, ürünlerin düşük nitelikli versiyonlarına ulaşmalarına olanak sağlayan röprodüksiyonlar sayesinde resim, düşük gelirli insanların evlerine de girmeye başladı.

IV.III. Fotoğraf:

Teknolojik gelişmelerin sanat dünyasına bir diğer önemli etkisi de ‘fotoğraf’ın bulunuşu olmuştur. 1820’lerde Fransa’da icat edilen fotoğraf, 1850’lerde ticari bir iş haline geldi. Burjuvazinin küçük portre resimlere olan büyük ilgisi, fotoğrafın gelişimine zemin oluşturdu. Önceleri fotoğrafın, sanatın yerini aldığını düşünen sanat çevrelerinin bir kısmı, fotoğrafa şiddetle karşı çıktı. Mesela Ingres, bu gelişmeyi, sanat alanının endüstriyel ilerleme tarafından istila edilişi olarak yorumladı. Fotoğraf, gerçekliğin kitlesel biçimde yeniden üretimi ise resim ne işe yarayacaktı? Yine de akademik çevreler, tek vücut halinde bir düşmanlık içine girmediler, bilimi ve ilerlemeyi kabul ettiler. Bazıları ise fotoğrafın resim sanatına katkısı bulunduğunu, resmin nesnelerin salt mekanik kopyalarından farklı bir hal alacağını savundular. 1962 yılında, Paris’te bir firma, korsan fotoğraf basmaktan mahkemelik oldu. Mahkeme ise, korsan fotoğraf basımının, ‘sanatsal mülkiyetin’ çoğaltılması anlamına geldiğini yönünde karar verdi. Sonuç olarak fotoğraf, mahkeme kararıyla bir sanat dalı olarak ilan edildi.

Fotoğrafın empresyonizm üzerinde büyük etkisi oldu. Artık görüntü, tüm gerçekliğiyle anlık olarak dondurulabiliyordu ve ressamların artık belgesel nitelikli resimler yapmalarına gerek kalmamıştı. Bunun üzerine, akademik sanata da karşı çıkan empresyonistler, fotoğrafın yapamayacağı bir şey yapmayı tercih ettiler ve resmi, insan duyum ve algılarının dışa vurumu olarak gördüler. (Bkz: Claude Monet, Rouen Katedrali)

Fotoğraf, aynı zamanda resmin, izleyici gözündeki anlamını da değiştirdi. Resim, bulunduğu mekanla da anlam kazanan, aynı anda iki yerde görülmesinin olanaksız olduğu ve dünya üzerinde bir tane olduğu bilinen bir şeydi. Bunlar, fotoğrafla değişti, resim artık evlere girmeye başladı, günlük hayatın bir parçası oldu.

Fotoğrafın bulunuşu, sanatçıların ve izleyicilerin bakış açısını da değiştirdi. Görünen nesneler, farklı anlamlara gelebilmeye başladı ve bu da resime yansıtıldı. Mesela Empresyonizmde nesneler birbirleriyle sürekli alışveriş içerisindedirler ve hareketlidirler. Kübistlere göre ise görünenler, tek bir gözün karşısına çıkabilecek şeyler değildir, resim, bir nesnenin çevresindeki tüm noktalardan alınabilecek görünümlerin toplamından oluşur.

IV.IV. Sinema:

Sinema, daha sonrasında televizyon ve video aracılığıyla, 20. yüzyıl sanatına büsbütün egemen olan gelişmelerin en önemlilerindendir. Tarihte ilk kez, hareketin görsel sunumu, dolaysız, canlı icraatten özgürleşti. Yine, tarihte ilk kez öykü, drama veya gösteri, zamanın, mekanın ve seyircinin fiziksel doğasının dayattığı kısıtlamalardan kurtuldu.  Fransızlar tarafından icat edilen hareketli fotoğraf, 1890’a kadar teknik açıdan mümkün hale gelemedi. Kısa filmler ilk kez, 1895-96 yıllarında, hemen hemen aynı anda Paris, Londra, ; Berlin, Brüksel ve New York’ta gösterime girdi. Bundan sonra ise, sinemanın etkisi olağanüstü oldu. 1910’lara gelindiğinde ABD nüfusunun yaklaşık %20’si, her hafta gösterime konulan kısa filmleri seyrediyordu. Amerikan film endüstrisi, “beş sentlik” haftalık gösterimlere büyük yatırımlar yaparken inanılmaz kazançlar sağladı. Sinemanın bu başarısı, öncelikle, film piyasasının alt ve alt/orta sınıf halk kitlesini hedef alarak, onları karlı bir biçimde eğlendirmek dışında başka hiçbir şey amaçlamamasından ileri geliyordu. Avrupa sosyal demokrasisi ise sinemanın bu başarısını, kaçış arayışındaki lümpen proleteryanın bir sapması olarak niteledi. Göçmenler ve işçilerin beş sentleriyle servetler edinen Hollywood, 1930’lara kadar sanatsal bir mesaj taşımayan olağanüstü bir araç yaratmış oldu. Üstelik filmler sessiz olduğu için dil engeline takılmadan dünya pazarını rahatlıkla sömürmesini sağladı. Amerikan sinemasının tersine Avrupa sineması, daha elit tabakalara yönelmeyi seçmiş olsa da 1914’lere kadar sanatçıların ilgi duyduğu pek söylenemez. Ancak savaşın ortalarında, sanatçıların ciddi biçimde ilgilenmeye başladıkları sinema, 20. yüzyıl sanatını derinden etkiledi.

IV.V. Arts Crafts:

İngiltere’de William Morris’in (1834-1896) öncülüğünü yaptığı Arts & Crafts, özünde ideolojiktir. Bu akım, düzene ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak sanatın, insan doğasından uzaklaştığı iddiası temelinde yaratıldı. Sanayi kapitalizminin getirdiği üretim sürecinde, işçi ile sanat arasındaki bağları yeniden kurmak amacıyla başlatıldı ve ‘güzel sanatlar’ın zengin ve boş zamanı olan insanlara özgü bir ayrıcalık olduğu reddedildi. Arts & Crafts akımı, kişilerin gündelik hayatlarında yaşam alanlarını güzelleştirmesini ve dönüştürmesini sağlayacak etkinliklerden, yani el sanatları, dekoratif unsurlar, kumaş tasarımları vb. icraatlerden oluşur. Hedefi esas olarak, ‘uygulamalı sanatlar’ı ya da gerçek yaşamda kullanılan sanatı üretmek olduğundan, bu alanda faaliyet gösteren erkekler ve kadınlarla üretim faaliyeti arasında bir bağlantı kurmuş oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu